Busee
tarafından - Aralık 13, 2019
553 görüntüleme

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi ile Türkiye Cumhuriyeti, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü müdahalesini yaşadı. 12 Eylül Darbesi sonrasında Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı. 1980 ihtilali ile Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu hükümet görevden alındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı.

Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. Darbenin kayıtlara geçen detaylarından birisi de henüz 17 yaşında olan Erdal Eren'di. Erdal Eren yaşı büyütülerek idam edildi.

Kenan Evren, 17 yaşında olan, ancak yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren için "asmayalım da besleyelim mi" demiştir...

Başbuğ yargı kararından sonra “Unutulmasın ki, ilahi adalet” var demiştir…

 

ERDAL EREN KİMDİR?

Erdal Eren 25 Eylül 1964 yılında Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde doğmuş ve henüz 17 yaşında iken bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesi ile Ulucanlar Cezaevi'nde idam edilmiştir!

Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi olan Sinan Suner'in, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Partili Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürülmesi protesto etmek amacıyla 2 Şubat 1980 günü düzenlene gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı Erdal Eren.Henüz Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi olan Eren, Protesto esnasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiası ile tutuklanır ve göz altına alınmasının ardından çok vakit geçmeden 19 Mart 1980 günü hakkında idam kararı verilir. Sadece 17 yaşında olan Erdal Eren 'in infaz edilebilmesi için mahkeme tarafından yaşı büyütülür.

İdamından 16 saat önce kendisini ziyarete gelen gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan ile konuşur Erdal Eren. Onlara avukatıyla görüştürülmediğini, yaşının 18den küçük olmasına rağmen idamının istendiğini ve yaşını kanıtlayacak kemik testi talebinin reddedildiğini belirtir ve ekler, çatışma sırasında öldürülen jandarma erine uzak mesafeden ateş ettiğini ancak otopsi esnasında erin yakın mesafeden vurulduğunun kanıtlanmasına rağmen yine de ibret olsun diye kendsini asacaklarını söyler. Ve ölümden korkmadığını da ekler.

Hala 17 yaşında olan Erdal Eren'in naaşı Ankara Karşıyaka Mezarlığındadır.

 

DÜZMECE RAPORLA İDAM EDİLDİ

Eren’in Avukatı Nihat Toktay davanın düzmece olduğunu şöyle anlatır:

“Dava sürecinde olay yerinde keşif yapılmadı. Erdal’ın yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istedik, ama yapmadılar.

Olay yerinde birlikte tutuklanan 24 sanık da tanık olarak dinlenmedi. Ölen askerin üzerinden çıkan elbiseler Adli Tıp’a gönderilmedi…

Kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi.

 Olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı.

Tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmedi. Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3,5 metrelik yükseklik ile Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönü çelişiyordu. Ancak otopsiyi O.  Ç.  isimli bir stajyere yaptırdılar. Ancak bu isimde birinin varlığını tespit edemedik…”

Aslında vardı, derin devlet adamını saklamıştı sadece…

 Eren’in ailesi bu hekimi bulmak için gayret göstermiş bulamamıştı… Ama Eren’in öyküsünü oyunlaştıran senaryo yazarına özellikle rica etmişlerdi, o doktorun adının geçmesini…

 

Huriye Gül'ün 7 Ağustos 2013'te Bursa Haber gazetesinde yayınlanan ve Bursa Gazeticiler Cemiyetince başarı ödülü ala haberi şöyledir;

"‘LASTİK AYAKKABI!’

Aradan 7- 8 yıl geçti… Bursa’da bir hastaneye aynı isimde bir beyin cerrahı atandı…

 Çok fazla kişiyle konuşmayan, her gün Cumhuriyet gazetesi okuyan biriydi…

Hemşiresi arkadaşımdı, annemi götürmüş ve tanışmıştık… Birkaç yıl aklıma hiç gelmedi…

Hani insan konduramaz ya, işte öyle bir şey…

Sonra bir dergide Erdal Eren ile ilgili bir dosyayı okurken, birden dank etti…

Sakın aynı kişi olmasındı… Mezuniyeti Hacettepe’ydi ve yıl olarak da tutuyordu…

Yine de bir şekilde Ankara’da SSK Personel arşivine bakıldı, evet tam da 12 Eylül’de Hacettepe’deydi..

Sanırım 1993 yılıydı, iyi tanıdığım bu doktora gittim ve gözlerinin içine bakarak sadece “Neden yaptınız?” diye sordum… Öylece baktı, soruyu tekrarladım… Anladı…

“Çok yoksulduk, liseye lastik ayakkabıyla gittim” dedi, sonra kendi kendine konuşurcasına ekledi: Çok korkmuştum” …

“Hiç mi vicdanınız sızlamadı” diye soracakken, lafı ağzımdan aldı; dedi ki: “Çok gençtim, önceleri değil, ama sonraları çok koydu.”

“Oğlunuz dünyaya geldikten sonra mı?” diye sordum, “Evet” dedi…

“Şimdi korkmuyor musunuz?” diye sorduğumda ise hep korktuğunu söyledi…

DEŞİFRE OLMAKTAN KORKUYORDU

Erdal Eren bir simgeydi, onu ölüme gönderen kişinin kim olduğu bilinse başına bir iş gelme ihtimali oldukça yüksekti…

O. Ç., de bunu biliyordu ve o yüzden hep korkmuştu.. Niye Cumhuriyet Gazetesi’ni her gün alıp satır satır okuduğunu o gün anladım, adını arıyordu,  deşifre olmaktan korkuyordu…

“Yaşadığınız sürece kimseye söylemeyeceğim…” dedim… Öyle de yaptım… Zira, Erdal Eren, bir simgeydi, birileri adama zarar verebilirdi,  canının yükünü alamazdım…

Ama şu ilahi adalet var ya…"

Huriye Gül yazısında doktor O.Ç'nin ölümünü ise şöyle anlattı:

"O.Ç. yine bir Aralık ayında felç geçirdi ve yatağa düştü…  Artık yürüyemiyor ve doğru dürüst konuşamıyordu…

Uzun süre yatalak yattı, bilenler çok çektiğini, yatak yaralarının açıldığını söylediler..

O.Ç. çok çekti, çeke çeke öldü… Epeyce sonra öğrendim, Aralık ayında öldüğünü söylediler…  

İlahi adalet geç de olsa tecelli etti…"

 

 

 

ŞARKILARA VE ŞİİRLERE KONU OLDU ERDAL EREN

Henüz 17 yaşında aramızdan ayrılan Erdal Eren'in anısına bir çok şarkı söylenir, şiirler, ağıtlar yazılır. Sezen Aksu 'Son Bakış' adlı şarkısında  "Aman aman acı yüzler, Kurşun gibi izler, Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda.." diye anar Erdal Eren'i. 

 'Son Bakış'ın hikayesini şöyle anlatır Savaş Ay:

"Erdal Eren'i son anlarında çektiğim o fotoğrafları, milyonlarca kişi gibi Sezen Aksu da görmüş ve çok etkilenmiş. Anlatırken, "Öylesine masum, öylesine ölümden uzak, öylesine genç ki... Hikayesini de okudum. Ama beni esas vuran o 'son bakış' fotoğrafıydı Savaş.

'AĞIT GİBİ'

Aysel Gürel'e gösterdim o fotoğrafı. Birlikte bir şeyler yazdık. Onno'ya verdik besteledi (Tunç). Şarkıdan çok ağıta benzedi. Yürekten kopup gelen, saf, duru, sahici..." dedi. Ve işte o ağıtın sözleri.

"Bir an duruşu gibi
Ömrün gidişi gibi
Veda ederken
Aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Amman amman yandım aman
Acı yüzler"

'O Ağıt' daha sonra bir Sezen Aksu şarkısı 'Son Bakış' olarak karşımıza çıktı.

SON BAKIŞ

Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedişler
Bir an duruşu gibi ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler

Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman…
 

Mor ve Ötesi Grubu ise 'Darbe' adlı eserinde "Erdal'ı gördüm darağacında, onaltı yaşında, ölürken 'netekim'..Asmayalım da besleyelim mi?" sözleri ile yaşatır Erdal Eren'i.

Rock yıldızı olan Teoman da 'İki Çocok' adlı parçasında yer verir Erdal Eren'e. "Kalpte kurşun ilmek boyunda, iki çocuk ölüm karşısında, hep çocuk kalacaklar büyümeden birer tabutta ama yaşıyorlar,gülüyorlar annelerinin rüyalarında.."

 

 

 

Hücresinde gizlice yazmıştır bu mektubu Erdal Eren ve iç çamaşırında taşıyarak sağlamıştır avukatına ulaşmasını

 

"ERDAL EREN'İN SON MEKTUBU

Erdal Eren, veda mektubunu hücresinde yazmış ve iç çamaşırında taşıyarak avukatına ulaşmasını sağlamıştı. Erdal Eren, son mektubunda şu ifadeleri kullanmıştı:

Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;

Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. (Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var.

Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.

Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda Ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi içten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım ya da meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.

Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.

Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.

Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.

Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.

Devrimci selamlar..

 

Daha 17 yaşında seni dar ağacında gönderenlere inat, seni ve tüm yol arkadaşlarını, tüm devrim devrim şehitlerini minnetle anıyoruz..

 

Yayınlanan: Kimdir, Gündem
Beğen (1)
Yükleniyor...
1