Sarah’ın öyküsü insanlık tarihinin en barbar ve can acıtan öykülerinden biridir. 1789 yılında dünyaya gelmiş, başına gelen birbirinden kötü olaylar aslında insanlığın karanlık yüzünü de bize gösterdi.
Onun bu denli hırpalanma nedeni Güney Afrika kabilesinde doğmak ve geniş kalçalara,büyük bir cinsel organa sahip olmaktı. Sarah için ölüm bir kuruluş yolu olmadı çünkü bedeninin sömürülmesine ölümü engel olamamıştır. İnsanlık bir kez daha caniliğini gösterdi...
İşte Sarah’ın Hayatı...
Sarah Baartman, 1789’da Afrika’nın Gamtoos Nehri vadisinde dünyaya gelmiştir. Khoikhoi halkının alt grubu olan Griqua kabilesindendir. Sarah henüz 2 yaşındayken annesini kaybetmiş ve Willem Cezar adlı tüccar tarafından Cope Town’daki çiftliğinde köle olarak kullanılmıştır.
Yaşadıkları ne yazık ki bununla sınırlı kalmıyor.Sarah’a İngiliz asker-hekim olan William Dunlop tıbbi bir araştırma konusu olacağını, zengin ve ünlü biri olacağını vaad ederek kandırıyor.
Vaadlere inanan daha doğrusu inanmaktan başka şansı olmayan Sarah Dunlop ile Londra’ya gider. Köle olara çalıştıran Cezar ile Dunlop bir sözleşme yapar. 1810 tarihli sözleşmede Sarah’ın İngiltere’de eglence amaçlı sunulmasına karar verilmiş. Sarah 20-21 yaşlarını Londra’da yaşamıştır.
İlk önce bilim insanları tarafından araştırılmıştır. Ancak çok geçmeden sirke gönderilmiştir. Sirkte halkın hakaret ve tacizlerine maruz kalır. Londra’da müze ve sirklerde sergilenir. Avrupalılar’ın ilgisini çeken vücudu aslında kabilesinin özelliğidir. Bu özelliği nedeniyle saraha vücudunu saran kıyafet giydirilirmiş. Yüzü boyanır takı takılır ve dans ettirilirmiş. Saraj 1810-1814 yıllarında Londra’da böyle bir hayat geçirmiştir...
Sarah’a Avrupa’da “Hottentot Venüsü” adı verilmiştir. Kabilesine Hottentot denilirken kendisine geniş kalça ve büyük bir cinsel organa sahip olması nedeniyle “Venüs”e (Afrodit) benzetilmiştir. Hottentot Venüsü adına oyunlar baladlar yazılmış, karikatürler çizilmiştir.
Sarah 1814’te Paris’te bir vahşi hayvan bakıcısına satılmıştır. Vahşi hayvan bakıcısı Sarah’ ı aynı şekilde sergilemiş. Bu süreçte sömürgeci Dunlop ve yardımcılarına karşı imza kampanyaları başlatılmış hatta işverenler yargılanmış ama bir sonuç çıkmamıştır. Dunlop Sarah’ın sömürülmediğine dair bir belge ortaya atmıştır ve bu belgeyi Sarah’ın İmzaladığını iddia etmiştir. Sarah maruz kaldığı sömürüye tacize zorbalığa caniliğe daha fazla dayanamayıp yoğun miktarda alkol kullanmaya başlamıştır. Paris’te sergilenen Sarah para karşılığı beyaz erkeklere satılmaya başlamıştır. 1815’te alkolizim sebebiyle 26 yaşında hayata veda etmiştir.
Sarah’ı ölüm bile kurtaramamıştır. Ölümünden 24 saat geçmeden Napolyon’un cerrahı Gearge Cuvier üzerinde çalışma yapmak için sarahın bedenini parçalamıştır. Beyni ve cinsel organı Paris’te Musee I’Homme’da sergilenir. Aynı şekilde vücudunun içi doldurularak o da sergilenmiştir.
Sarah’ın bedeni 6 Mart 2002 yılında Güney Afrika’ya getirilip 9 Ağustos 2002 yılında Afrika’ da resmi tatil olan Kadınlar Günü’nde doğduğu topraklara gömülmüştür.
Aslında Sarah’ın 2002’den önce de iade edilmesi istenmiştir fakat çabalar yetersiz kalmıştır. Fakat Sarah’la aynı topraklardan gelen, Güney Afrikalı yazar Diana Ferrus’un 1998 yılında yazdığı şiir olayların akışını değiştirecek kuvvete sahiptir ve değiştirmiştir de...
SARAH BAARTMAN’A ŞİİR
Seni eve götürmeye geldim
eve, hatırlar mısın bozkırı?
yemyeşil çimeni büyük meşe ağaçlarının altındaki
hava serindir orada güneş de yakmaz.
Bir tepenin eteğine serdim yatağını
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
akarsuyun şarkısı işitiliyor
çakıl taşlarının üstünden sekerek akarken.
Seni kaçırmaya geldim
Didikleyen gözlerinden
karanlıkta yaşayan
insandan dönme canavarın
emperyalizmin pençeleriyle
senin bedenini parça parça kesip doğrayan
senin ruhunu Şeytanınkine benzeten
bir de kendini yegâne tanrı ilan eden!
Senin ağrılı yüreğini ferahlatmaya geldim
yorgun ruhuna kucağımı sunuyorum işte
yüzünü avuçlarımla saklayacağım
boynundaki çizgileri bir bir öpeceğim
güzelliğinle gözlerim bayram edecek
ve sana şarkı söyleyeceğim
sana huzur getirmeye geldim ya.
Seni eve götürmeye geldim
kadim dağların adını haykırdığı.
Yatağını bir tepenin eteğine serdim,
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
Seni eve götürmeye geldim
Sana şarkı söyleyeceğim
bana huzur getirdin ya.
Hani derler ya “Coğrafya insanın kaderidir..” insanlık yarattığı o baş edilmez kötü yanıyla bu cümlenin doğruluğunu yıllar önce kanıtlamış. Acı çok acı ...