Busee
tarafından - Ocak 30, 2020
337 görüntüleme

Durun başlamadan hemen Oğuz Atay’ın Tutunamayanlarından bahsetmediğimizi bir belirtelim. Yeni TRT dizimiz olan Tutunamayanlardan bahsedeceğiz biraz. Düşünülenin aksine bir kitap uyarlaması değil bu dizi tamamiyle bir isim benzerliği. Doğum aşamasını yeni anlatan ve gelişme aşamasında olan aslında yıllardır yokluğunu çektiğimiz bir dizi, Tutunamayanlar.

Hepimizin bildiği gibi absürt komedinin son fedaisi olan Leyla ile Mecnun’u kendi elleriyle yok etmişti TRT. Ancak bu eksikliği nihayetinde fark etmiş olmalı ki yepyeni bir yapım olan Tutunamayanlar ile çıktı karşımıza. Konusu basit bir dizi ancak kadrosu hepimize ümit vadediyor. Doğu Demirkol gibi yıldızı parlayan oyuncuların yanında Zafer Algöz gibi büyük ustalar da yer oluyor bizim Tutunamayanlar’ımızda ve tür bakımından ülkemizde devam eden tek dizi ne yazık ki. İçerisinde hem uçuk bir absürtlük barındırırken hem de sert bir realistlik de göze çarpıyor. Yer yer komedinin içinde gerçek bir dram yer alıyor aslında. Kendi tarzında yaptıkları eleştirileri de görünce şöyle sohbet sırasında ses olsun diye açılacak bir dizi olmadığını görüyoruz.

Son zamanlarda apartman üniversitelerinin artmasından gençlerin deli gibi TikTok çekmesine kadar geniş bir yelpazede kullanıyorlar esprili ve bir o kadar da sert dillerini. İlk bölümünde bile sanki her hafta televizyon başına bu dizi için geçiyormuşuz gibi hissettiren Tutunamayanlar o kadar tanıdık ve sıcak geliyor ki sanki uzun süredir görmediğimiz bir dostumuzla karşılaşmış gibi hissettiriyor bize: Leyla ile Mecnun.

 Annesinin zoru ile iş bulmaya çalışan ana karakterimiz etrafında dönüyor her şey ama çevresinde bulunan herkesin de kendi dünyası, hayalleri var. Karakterleri henüz çok yeni tanımamıza rağmen içimizde bir özlem giderme duygusu uyandırıyor ve hal böyle olunca da önce kalbimizde sonra da reyting rekorlarında uzunca bir süre tutunacakmış gibi görünüyor.

Gün geçtikçe uçuruma sürüklenen Türk Televizyonları’nda son zamanlarda hissedilen en büyük eksik hiç şüphesiz ki komedi oysa ki eskiden ne kadar renkli ekranlarımız vardı,  Avrupa Yakası’ndan Yalan Dünya’ya, İşler Güçler’den Kardeş Payı’na evlerimize giren ne güzel dizler vardı. Bizimkiler’i Kaygısızlar’ı saymıyorum bile.

 Günümüzde ise ağlanacak halimize güldüğümüz yapımlar dört bir yanımızı sardı ne yazık ki. Oğlunu ceza olarak Londra’ya gönderen büyük iş adamı babalar, ‘ay aman helikopterime dokunmayın’cıları gördükçe sanırım komedi ihtiyacımızı böyle karşılıyorlar diye düşünmeye başlamıştık. Öyle ki bir Cennet Mahallesi’ni arar oldu gözlerimiz. Sinemayı Recep ve Cumali’nin, televizyonu ise mafya ve abartı aşkların ele geçirdiği bu dönemde sonunda Tutunamayanlar koştu yardımımıza. Akşam başlayıp da sabaha karşı biten dizilerin yolunu izlemek yerine 60-70 dakika bandında tuttu kalitesini.

Mustafa Karataş ve Osman Nildoğan sonunda usta işte bir senaryo ile çıktı karşımıza ancak bu senaryo bir çoğumuza yabancı gelecektir. Çünkü bu dizide silah falan yok, mafya yok, kaslı yakışıklı abiler de yok, iş adamları yok, zenginlik sanki bir ütopya gibi gösterilmiyor hatta bazı yerlerde konu dönüp dolaşıp para ile saadet olmaza geliyor. Fakirin derdi ‘ah bir zengin koca bulsam da kurtulsam’ değil iş bulmak, kendi ayakları üzerinde durmak.

Hele bir sıcak yapısı var ki dizinin anlatılmaz yaşanır derler ya hani, aynen öyle. Mahallenin Muhtarları’ndaki kahvenin samimiyetine Erdal Bakkal’daki içilen çaylar ekleniyor ve ortaya Tutunamayanlar’ın Kitap Kafe’si çıkıyor.

Dizinin konusu öyle çok alışılmadık değil aslında; hayatı boyunca hiç çalışmamış bir adam var baş rolümüzde Tarık. Aslında hiç de öyle çalışmaya da niyeti yok. Bir gün annesinin zoruyla gittiği bir iş görüşmesinde dolandırıcı babanın masum kızı İrem’e aşık oluyor. Hem fakir hem de gurursuz delikanlımız. İrem de gidecek yeri olmadığı için Tarık’ın mahallesindeki kitap kafede garsonluk yapmaya başlıyor. Tarık aşık, bayram ediyor ve tek isteği de kızı  etkileyebilmek. Bu konuda destek alabileceğini düşündüğü tek kişi de şair arkadaşı. Ancak şöyle bir durum var ki şairimizde yetenek sıfır.

Kariyerine tam gaz devam eden başrolümüz Doğu Demirkol’un kendine has espri tarzı ve samimiyeti ile bence Tarık karakteri ona tam oturmuş.  Dizimizin güzel kızı Ece Çeşmişoğlu, şiir yazamayan şairimiz ise Barış Yıldız.  Tutunamayanlar’daki atanamayan şairimiz  dizinin komedi ihtiyacının bir kısmını karşılıyor ancak tabi ki bunu yaparken de yalnız değil. Her şairin ihtiyaç duyduğu en önemli şey nedir?  Tabi ki bir ilham perisi. Dizide bu faktör de düşünülmüş ve ilham perisi İlhan’ı da dahil etmişler diziye. Ee perisi de var neden yazamıyor sorusu canlanabilir zihinlerinizde ancak bizim ilham perimiz bilinenden biraz farklı. İç Anadolu’nun bağrından kopup gelen ve oranın şivesi ile konuşan 12 bin yaşındaki ilham perisini canlandıran Zafer Algöz, dizinin hem realist hem de absürt tarafını canlandırıyor bize ve İlhan’ın en büyük amacı da Şair Lütfü’ye şiir yazdırmamak. Kendisi şiirle karın doymayacağını savunuyor bize. Söylediği sözler ile şimdi mutlu hayallere daldıracak bizi diye düşünürken bir anda hiç de mutlu olmayacağımız gerçe4kleri seriveriyor gözler önüne.

Geçtiğimiz aylarda gene TRT’de yayınlanan Dengi Dengine dizisinden 2 karakter devşirilmiş Tutunamayanlar’a; üniversite sahibi cimri amca Hicabi ve fakir olmak isteyen zengin delikanlı Yağız. Olduğu gibi Tutunamayanlar’a transfer olmuşlar. Kadroya bakıldığında bir yıldızlar karması görmüyoruz ancak tek tek değerlendirdiğimizde bunlar birleşince neler neler olur demeden de geçemiyoruz, tıpkı Leyla ile Mecnun gibi.

Bu iki diziye baktığımızda da bir çok ortak nokta görebiliyoruz elbet. Mahallenin toplanma noktası olan Kitap Kafe’nin akla ilk getirdiği yer Erdal Bakkal oluyor mesela, ee ilaham perimiz İlhan da Aksakallı Dedi, Leyla ile Mecnun da İrem ve Tarık oluyor burada.  Tarık,ın annesi, Mecnun’un da annesi olan Asuman Dabak. Tutunamayanlar ülkemizin en büyük eksiği olan absürt komedinin son fedaisi olarak başladı yayın hayatına, ee Leyla ile Mecnun bu türün zaten en başarıl örneklerinden. Bakıldığında aslında iki yapım arasında daha çok ortak nokta bulabiliriz ama bunu neden yapalım ki. Bizi sıcaklığı ile, dili ile, aykırılığı ile eski bir göz ağrımızı andırıyor sadece. Bazen geçmiş geçmişte kalmalıdır. Leyla ile Mecnun gibi olmaz diyenler, bu gitse de o geri gelse diyenler elbette ki çok fazla ancak Leyla ile Mecnun geri gelirse bizde aynı etkileri uyandıracağına inanmıyorum açıkçası. Bizim için o dönemler bambaşkaydı Leyla ile Mecnun dengi gelmeyecek ölçüde büyük bir yapımdı. Öyle ki finalini anlatmak için bile bambaşka bir kanalda bambaşka bir dizi yapıldı. Tutunamayanlar bize geçmişi anımsatıyor, çünkü özlüyoruz o günleri. Tüm o adamları, akıllara kazınan o duygusal şarkıyı, hiç gelmeyeceğini bildiğimiz ama beklemekten de şikayet etmediğimiz o meçhul gemiyi.. Her şeye rağmen tüm bu benzerlikler Leyla ile Mecnun seyircisini rahatsız etmedi aslında, çünkü ne olursa olsun uzun zamandır ihtiyacımız olan absürt komediyi bize geri, getirdiler. Umarım sonu büyük büyük abisininkine benzemez ve kendi kanalında, kendi karakterleriyle, kendi seyircisine dilediği gibi final yapabilir.

En büyük dileğim Tutunamayanlar gibi dizilerin böyle uzun aralıklarla ortaya çıkması yerine diğer kanallarda da muadili yapımların yer alması. Bu sayede bir yandan kahkaha atarken bir yandan da içimizdeki geçmişe özlem duygusunu bastırabiliriz. Ve en önemlisi de zengin olmak, mafya olmak, koca bulmak gibi ideallerimizi iyi birer insan olmakla değiştirebiliriz.

Yayınlanan: Nedir, Kimdir, Neresidir, Gündem, Toplum
Bunu beğenen ilk kişi ol.