Busee
tarafından - Şubat 6, 2020
452 görüntüleme

Padişah; Osman Bey soyundan gelen hükümdar. Bir çok padişahın iktidarı süresince türlü çılgınlıklara imza attığı konuşuluyor. Bunlardan bazıları doğru, bazıları ise tamamıyla yanlış. İşte üç kıtaya hükmeden bu padişahların duyduğumuz an bizi şakına çeviren olayları.

 

  1. Kristof Klomb bir gün II. Beyazıd’ın huzuruna çıkar ve ‘Hünkarım dünya sanıldığından daha büyük, hala keşfedilmemiş ülkeler olabilir, bana bir gemi verin ve biraz da destek olun da ben de ir bakayım hala keşfedilmemiş kıta var mı.’ der. Sultanımız ise bu arkadaşımızın hayalperest olduğunu düşünür ve kapının yolunu gösterir. Kolomb ise İspanya kral ve kraliçesinin yardımı ile Amerika’yı keşfeder. II.Beyazıd de Kolomb’a inanmayarak ayaklarına kadar gelmiş olan bu büyük fırsatı elinin tersi ile itmiş olur.
  2. 2.Elli yılı aşkın bir süre kafes hayatında yaşayan III. Osman’ın  kadınlardan pek haz ettiği söylenemez ve sarayda gezerken cariyeler ile karşılaşmak istemediği için ökçeleri çivili ayakkabılar giyer, adımlarını duyan kadınlar da bu sesi duyar duymaz hemen odalarına kaçar. III. Osman tahta çıkar çıkmaz bir ferman yayınlar ve bu fermana göre padişahın sokağa çıktığı üç gün boyunca kadınların süslenerek dışarı çıkması yasaktır. Bunun yanı sıra Sultan III. Osman musikiden nefret etmektedir ve bu sebeple de bütün müzisyenleri saraydan kovar.

3. IV. Murat, tütün, kahve ve içki kullanımını yasaklar ve bunları kullanmanın cezası da ölümdür. Bizzat kendisi geç saatlerde tedbili kıyafet ile yasağa uyulup uyulmadığını kontrol eder ve ele geçirdiği şüphelileri öldürtür. IV. Murat dönemindeki bir diğer yasak ise yatsı ezanından sonra fenersiz sokağa çıkmanın yasak olmasıydı. Yatsıdan sonra tedbili kıyafet sokakları gezen I. Murat, bulduğu şüphelilerin yanı sıra ortalıkta fenersiz gezenleri de öldürür. Hatta bir defasında geç saatte camiden çıkıp, evine giden bir imamın çocuğunu yakalar e onu kurala uymadığı gerekçesi ile öldürtür.

4. Üç kardeşini de öldürten IV. Murat’ın geriye sadece kardeşi İbrahim kalır. Bebekliğinden beri kafes hayatında yaşayan İbrahim ise sürekli ölüm korkusu ile yaşamaktadır ve bu sebeple de psikolojisi bir hayli bozulmuştur. Durum böyle olunca da IV. Murat sirozdan ölmeden önce  taht kardeşi İbrahim’e kalmasın diye onu öldürtmek ister ve idam emri verir. Ancak İbrahim Osman Bey soyunun son üyesidir ve o da ölürse Osmanlı İmparatorluğu sona erecektir. Ne var ki annesi olan Kösem Sultan araya girer ve bu emri uygulatmaz ve İbrahim ‘İstemem, bana taht gerekmez’ dese de zorla tahta çıkmaya sürüklenir. İbrahim sarayını samur kürkleri ile kaplayan bir kralın masalını okur ve bunun kendisini ölümden koruyacağını düşünerek sarayın duvarlarını samur kürkleri ile kaplatır. Hatta bu durumu o kadar abartır ki Sultan İbrahim, sarayın pencerelerini bile samur kürkler ile kaplatır ve padişahın bu tutkusu akabinde samur fiyatları on katına çıkar, her türlü vergiden muaf olan ilmiye sınıfı için bile ‘Samur Vergisi’ konulur. Hatta ‘Samur Kürkü Vergisi’ yüzünden bazı tarihçiler, bu döneme ‘Samur Devri’ demiştir.

5. 17. Asırda ise İstanbul’da hamama giden gayrimüslimlerin nalın giymesi yasaklanmıştır. Bu yasağın sebebine indiğimizde ise hamama gelen Müslüman ve Gayrimüslim insanların ayırt edilmesi gerektiğine dair tuhaf bir düşünce ile karşılaşıyoruz. Bu yasağın konulmasının akabinde ise Müslümanların yıkanırken nalınlarını çıkarması durumunda da bir Gayrimüslim gibi görüneceğini düşünülür ve bunun üzerine Gayrimüslimlere verilecek peştemallere birer demir halka konulur. I. Ahmet Dönemi’ne gelindiğinde ise bu yasak ve kurala başka bir tuhaf ilave daha yapılır ve hamama giden Gayrimüslimlerin peştemallerine demir halkaların yanında bir de çıngırak bağlanır.

6. III. Murat Devri. Osmanlı’nın en heybetli yılları. Yavuz Sultan Selim Dönemi’nden bu yana Kuzey Afrika fetihleri ile  Osmanlı topraklarına yeni misafirler gelir; maymunlar. Gemi malzemelerinin satıldığı Azap Kapı’da  da gözcü maymunlar satılmaya başlar. Bu maymunlar korsan saldırılarına karşı gemilerde direklere tırmanarak keskin gözleri ile etrafı kolaçan eder ve başka bir gemi gördüklerinde çığlıklar atarak aşağıya yani gemi tayfasına haber verirler. Hatta zamanla bu maymunlar kasaplık ve benzeri işlerde çıraklık bile yapmaya başlarlar.  Bir süre sonra Osmanlı halkının maymunlara olan sevgisi o denli artar ki, zenginler de evlerinde maymun beslemeye başlar. Fakat  o dönemlerde padişahın dinine, ilmine hayran olduğu bir din adamı var; Molla Abdülkerim Efendi. Maymun dostu olarak başlayan bu sevgi pıtırcığı hikayemize dönecek olursak da bu hikaye bu dini bütün mollanın Fatih Camii’nde verdiği bir Cuma vaazı ile ne yazık ki sona erecektir. Molla bu Cuma vaazında cemaate, maymunların fuhuşa alet olduğunu hatta kadınların bu maymunlar ile sapık fanteziler gerçekleştirdiğini anlatır bir güzel ve tabi ki halk haliyle oldukça kızar. Kızgın kalabalık molladan gazı alır ve Azap Kapı’daki ve Galata’daki maymun satıcılarını basar. Mollanın önderliğinde tüm maymunlar yakalanır ve asılarak idam edilir. Durum o kadar vahimdir ki tarihçiler o günü ‘İstanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç bile kalmadı’ diye anlatır. 

7. Osmanlı Devleti’nde aslında en trajik olay III. Mehmet’in tahta geçmesi ile yaşanır, III. Mehmet daha tahta çıktığı ilk günün gecesinden en büyüğü on üç yaşında olan tam on dokuz erkek kardeşini boğdurtur ve tek sebebi de ileride iç karışıklıkların çıkmasını engellemektir.

8. 17. Ve 18. Yüzyıla gelindiğinde, İstanbul’da oturmak için mutlaka bir kefile ihtiyaç vardır. Bekar bir erkek İstanbul’da yaşamak için, bulduğu kefiller ile İhtisap Ağası’nın huzuruna çıkmak zorundadır. Ancak gösterdi kefilin de güçlü, nüfuslu olması gerekmektedir. Bekar bir erkek İhtisap Ağası tarafınca incelendikten sonra eğer uygun görünürse şehre kabul edilir. Geleneksel mahalle düzeni içerisinde kendine bir yer bulamayan bu bekar kitleler, bekar odaları, dükkan ve hanlara topluca yerleştirilir. Ancak kendi içinde örgütlenmiş bu bekarların şehrin düzenine yapılan en büyük tehdit olduğu düşünülür. Bu bekarlar içki, kumar, fuhuş gibi suçlar ile ilişkilendirilir ve onların yaşadığı yerler ise kentin suç odakları olarak algılanır. II. Mahmut ise bunun üzerine 1826’da çıkan ferman ile bekar erkeklerin İstanbul’a girmesini tamamen yasaklar. Yani öyle bir noktaya gelinir ki Şehr-i İstanbul’a artık damsız girilmez.

9. II. Abdülhamit’in burnu kavislidir ve bu yüzden de insanlar onun burnu hakkında konuşurlar hatta adından bahsetmek yerine burun vurgusu yapılarak sorunlardan söz edilir. Bu sebeple de basında burun kelimesinin kullanılması yasaklanır.  Burun kelimesi yerine ise ‘çıkıntı’ kelimesi kullanılır. ‘Tahta kurusu’ sözü ise ‘Tahtı kurusun’ biçiminde okunulabileceği sebebi ile yasaklanır.  Bunların yanı sıra sansür memurlarının yasakladığı diğer kelimeler arasında ‘hürriyet’, ‘vatan’, ‘millet’, ‘zulüm’, ‘adalet’, ‘cumhuriyet’ gibi kelimeler de vardır.

10. Fatih Sultan Mehmet, savaş tarihinde benzeri rastlanmamış bir plan yapar ve dış denizde eli kolu bağlı öylece bekleyen donanmasını karadan yürüterek iç denize yani Haliç Limanı’na taşımaya karar verir. Yüzlerce gemiyi dağlık bir araziden geçirme düşüncesi tamamıyla çılgınlık. Fatih Sultan Mehmet üstün zekasını kullanır ve  savaş kuralları ile adeta alay eder. Sultan gece gündüz demeksizin Galata Kulesi’nden aşağıya doğru top atışları yaptırır ve bunu yaparken de ilgiyi başka bir yöne çekmeyi hedefler. Böylece  denizlerin dağları, vadileri aşarak bir denizden öbürüne taşınmasını düşmandan saklayabilecektir. Düşman ise saldırının sadece karadan yapılacağını düşünüp oyalanırken gecenin karanlığında güzelce yağlanmış tahtalar üzerinde gemiler hareket eder,  dev kızaklar üzerine yerleştirilmiş olan gemiler birbiri arkasından dağları aşarak Haliç’e iner. Ertesi sabah güzellik uykularından uyanan Bizans’lılara tam tamına yetmiş parça savaş gemimiz ‘Günaydın’ der, sanki sihirli bir el o gemileri alıp gece oraya koymuş gibi. Bu mükemmel plan sayesinde Haliç olduğu gibi Fatih Sultan Mehmet ve ordusunun emrine amade olur ve sonunda da güzel İstanbul artık Osmanlı sınırları içerisinde yerini bulur. Hz. Muhammed’in İstanbul için söylediği ‘Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.’ Sözünü de unutmaz İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet.  İnşa ettirdiği Rumeli Hisarı’nın duvarlarının Muhammed ismi şeklinde olması için planı bizzat kendisi tasarlar, Rumeli Hisarı’na kuş bakışı bakıldığında ise Hz. Muhammed’in adını surların duvarlarında görebiliriz.

Yayınlanan: Nedir, Kimdir, Eğitim
Bunu beğenen ilk kişi ol.