tarafından - Aralık 3, 2020
310 görüntüleme

Mendilimin yeşili

Çoğumuz üzerinde düşünmemişizdir ama Anadolu Selçuklunun bir anayurdu iken Balkanlar da Osmanlının anayurdu idi. Bu nedenle Osmanlı tüm yatırımlarını; okullarını, medreselerini, üretim tesislerini, camilerini, yollarını, hanlarını, hamamlarını hep Balkanlar'a yapmıştı. Anadoludaki bütün eserler, köprü, yol, camii, medrese hepsi Selçuklu eseridir. Başkenti İstanbul ve Bursa'daki camii ve türbeler hariç Osmanlının Anadolu’da doğru dürüst bir tane dahi eserini bulamazsınız… Özellikle Osmanlı eğitim kurumlarının hemen hemen tamamı Balkanlarda idi...

İşte bu nedenledir ki, bu eğitim nedeniyledir ki Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran neslin, sivil ve asker bürokrasisi ile sanat ve edebiyat camiasının hemen hemen tamamı Balkan kökenlidir... Osmanlı tarafından ihmal edilmiş, cahil bırakılmış Anadolu insanının küçük bir kısmı kıskançlıktan mıdır nedir bu eğitimli Balkan kökenli insanları pek hazzetmezler... Bu kıskançlık ve hazzetmeme durumu, muhtemel genlere kadar işlemiştir ki Osmanlı tarafından ihmal edilmiş, eğitilmemiş, cahil bırakılmış bu insanların torunlarına kadar da, günümüze kadar da devam eder! Bakın günümüz Türkiyesi'nin sosyo-politik yapısına, bu durumu net bir şekilde görürsünüz! Bugün bir takım siyasilerin bahsettikleri, dile getirdikleri ''kin ve nefret'' söyleminin kökeni teee oralara kadar gider. Zira Galileo söylemişti zaten; ‘'Hiçbir kin, cahilin bilime duyduğu kinden daha büyük olamaz.’'

Neyse dönelim konumuza, konumuz Türkiye'nin sosyo-politik durumunun analizi değil, konu sosyologların konusu, zaten ben de konunun uzmanı değilim, konumuz tarih, kaldığımız yerden devam edelim...

Ve biz Balkan Savaşında anayurdumuzu kaybetmiştik... Nedense bu husus tarih öğretilerinde pek dile gelmez, getirilmez!…

Füruzan’ın ‘’Balkan Yolcusu’’ isimli güzel bir kitabı var (Yapı Kredi Yayınları, 2016). Füruzan bu kitabında eski Yugoslav topraklarında kalmış yaşlı bir nine ile sohbet eder… Yaşlı nineye sorar Füruzan; ‘’teyzem’’ der ‘’sen neden göç etmedin?’’ Yaşlı nine cevap verir; ‘’evladım'' der, ''bir vakitler burada bir umman vardı, o umman çekildi gitti. Bırak da bari buralarda o ummanın hatırası bu küçücük göletler kalsın.’’

Ninenin kastettiği o ummanın ne olduğunu anlıyorsunuz değil mi?

O umman o yataklardan çekilirken ne acılar çekilmiştir bilir misiniz?

İşte bu acılar hep Rumeli türkülerinde ses bulmuştur. Bu nedenle hep hüzünlüdür Rumeli türküleri, hep hazindir Rumeli türküleri, hep insanın yüreciğini sızlatır Rumeli türküleri…

Bugün size sadece bu Rumeli türkülerinin değil, dünyanın en hüzünlü, en hazin, en dokunaklı türküsünü anlatmak istiyorum.

‘’Saba’’ makamındadır bu türkü... İnsanın tüylerini diken diken eden ‘’Saba’’ makamından, tıpkı sabah ezanı gibi, tıpkı şafak vakti gibi, tıpkı seher rüzgârı gibi... Balkan türkülerinin aynı zamanda da en güzelidir bu türkü…

Seferberlik ilan edilmiştir, oğlan tam sevdiceğiyle evlenecekken silah altına alınır, kızımız oğlan gitmeden ona kenarında bir parça yeşil işlemesi olan mendilini verir. Ve gidiş o gidiştir. Oğlan bir daha da geri dönemez.

Sonra sonra, zihinlerden, yüreklerden, gönüllerden bir türkü ortaya çıkar; çaresiz dertlere düşenlerin türküsüdür bu türkü: ‘’Mendilimin yeşili’’... Bizler genellikle bu türkünün ilk iki kıtasını biliriz… Son iki kıta nedense hiçbir yerde de yer almaz. Bu türkünün sözlerinin tamamını yazımın sonunda veriyorum... Şöye başlardı türkü:

''Mendilimin yeşili
Ben kaybettim eşimi
Al bu mendil sende dursun
Sil gözünün yaşını

Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm doktor bana bir çare''

Bu türkü TRT kayıtlarına göre 02.11.1949 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.

Bu türküyü bizim zamanımızda uzun dalga 1648 m Ankara radyosundan Nezahet Bayram’dan dinlerdik... Nezahet Bayram kendi sesinden bu türküyü dinlerken bazan için için, bazan hıçkırık hıçkırık ağlarmış… Bu türküyü Nezahet Bayram’ın sesinden olan bağlantısını da yazımın sonunda vereceğim.

Biz Balkan Savaşında anayurdumuz olan Balkanları neden kaybettik biliyor musunuz? Ordumuz kendi yönetimince hırpalandığı için kaybettik... Ordumuz kendi yönetimince aşağılandığı için kaybettik... Ordu kendi içinde mektepli alaylı diye bölündüğü için kaybettik... Orduya siyaset bulaştırıldığı için kaybettik... Ordu siyasete malzeme yapıldığı için kaybettik... 

Eskilerin ''okula, camiiye ve kışlaya asla siyaset sokmayın'' tenbihinin geri planını anlıyorsunuz değil mi? Allah göstermesin ki bir yüzyıl sonra Orta Asya bozkırlarından bir yerlerde yine bir başka Şehriyar; ''o zamanki siyasetçiler okula, camiiye ve kışlaya siyaset soktukları için, dini ve orduyu siyasete alet ettikleri için Balkanlardan sonra Anadolu'da da tutunamadık, anayurdumuz Anadolu'yu da kaybettik'' diye yazmaz inşallah! Allah korusun...

Geçme kapım önünden, benim yüreğim hep yaralıdır.

Mendilimin yeşili

Mendilimin yeşili
Ben kaybettim eşimi
Al bu mendil sende dursun
Sil gözünün yaşını

Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm doktor bana bir çare

Mendilim benek benek
Ortası çarkıfelek
Yazı beraber geçirdik
Kışın ayırdı felek

Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm doktor bana bir çare

Mendilim turalıdır
Sevdiğim buralıdır
Geçme kapım önünden
Yüreğim yaralıdır

Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm doktor bana bir çare

Ana dersen ana yok
Baba dersen baba yok
Gurbet elde hasta düştüm
Bir yudum su veren yok

Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm doktor bana bir çare

Yayınlanan: Üretkenlik, Toplum
Bunu beğenen ilk kişi ol.