Mitoloji Rehberi
tarafından - Ocak 6, 2021
317 görüntüleme

Araştırmalar Işığında: Urartu Sivil Mimarisine Giriş

Urartu Mimari Gelişimi

Urartu başlığı altındaki araştırmalar daha çok askeri ve dini mimari üzerinde sürdürülmektedir. Urartu dönemi sivil mimari konusunda ise yeterince bilgiye sahip değiliz. Sivil yerleşmelere dair fazla bir şey bilmediğimizden dolayı söylenebilecekler sınırlıdır. Urartu Devleti’nin kuruluşuyla M.Ö. IX. yüzyıl ortalarından itibaren Doğu Anadolu ve çevresinde meydana gelen köklü kültürel değişimden kırsal yaşamın yani yerel halkın ne şekilde etkilendiği konusu bir problem olarak durmaktadır.[1]

Araştırmalar Işığında: Urartu Sivil Mimarisi
2800 Yıllık Şamran Kanalı

Yapılan araştırmalara göre; Urartu ekonomisindeki tarım sahasının genişletilmesi sadece barajların, su depolarının ve sulama kanallarının yapılmasını değil aynı zamanda düşman toprağında esir edilen sivillerin de zorunlu yerleştirilmeye tabi tutulmasını gerektiriyordu. İyi işleyen yerleştirme süreci boyunca yarı-göçebe toplumların kışlak vadilerine kurdukları çadırlar,[2] çok pratik avantajlara sahip olmakla birlikte yarı-göçebe Hurri kavimleri tarafından kullanılan yuvarlak çadır tiplerinin de bir benzeriydi. Genellikle 4-13 m çapında, ortasında merkezi bir direğe sahip olan tek kapılı bu yapıların çok geniş bir coğrafi alanda yaygın olarak kullanılmış olması, o devirde devamlı bir tehlikenin mevcudiyetine işaret etmektedir.

Göçebe ve yarı göçebe topluluklar tarafından yapılan bir saldırı neticesinde çok çabuk terkedilen bu evler, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Hurri Kültür birliğinin bir ortak özelliğinin de mimari yapılar olduğunu gözler önüne sermektedir. Ayrıca Transkafkasya, Kuzeybatı İran ve Van Bölgesi’nde bu döneme ait yuvarlak planlı yapı tipleri, geleneksel Hurri kültürünün önemli ve karakteristik özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.[3] Ancak daha sonra bu yapılar, zorunlu yerleşim girişimi ile birlikte kademeli olarak yerlerini daha iyi şartlar sunan, korunaklı ve sağlam yapılara bırakmıştır.

Bunun dışında Urartu Devleti’nin egemen olduğu coğrafyada var olduğu bilinen çok sayıda aşiretin Urartu öncesinde yarı göçebe bir yaşam sürdüklerine ve daha çok hayvancılıkla geçindiklerine inanılır. Bu aşiretlerin, Urartu Krallığı döneminde uygulanan nüfus nakilleri, tehcir ve planlı iskan politikası sürecinde aldıkları yeni biçim konusuna ışık tutacak maddi kültür kalıntısı henüz bilinmemektedir. Ancak devlet denetiminde olmakla birlikte ayrıcalıklı ve güçlü konumda olan aşiret reislerinin üstlendikleri yeni role uygun, “konak” olarak tanımladığımız bir yapı tipini geliştirdiklerini anlaşılmaktadır.[4]

Ortak Özellikler Gösteren Örnek Yerleşmeler

Van/Yoncatepe, Patnos/Giriktepe ve Elazığ/Norşuntepe yapıları birçok bakımdan ortak özellikler gösterir. Her üç yapı da köy yerleşmelerinin yakınında, ancak ayrıcalıklı, biraz yüksekçe bir konumda inşa edilmiştir. Boyutları 1500-2000 m2 civarında olan her üç yapı ortak bir plan flamasına sahiptir: Plan, ana girişten ulaşılan açık bir veya iki avlu, depolar ve işlik mekanlarından oluşur. Yapıların çevresinde savunma amaçlı bir sur sistemi yoktur. Duvarlarında kullanılan taşların işçiliği çoğunlukla yerel özelliktedir. Duvarlardaki destek çıkıntıları, nişler, mutfak ve işliklere yerleştirilmiş küvetler gibi kimi ayrıntılar, büyük kentlerdeki Urartu mimarlığının yansımaları olarak değerlendirilmektedir. Her üç yapı da Urartu’nun sonlarına, M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenmektedir.[5]

Araştırmalar Işığında: Urartu Sivil Mimarisi
2700 yıllık Van Kalesi

Urartu Başkenti: Van (Tuşpa)

Başkent olan Van (Tuşpa)’da ise Van kalesinin kuzeyindeki bir höyükte yürütülen arkeolojik kazılarda bazı yapı kalıntıları açığa çıkarılmışsa da bir kenti oluşturabilecek büyüklükte bir yerleşim yeri bulunamamıştır.

Kalenin güneyinde, tarihi Van kentinin altındaki Urartu yerleşim kalıntıları olma olasılığı elbette vardır ancak bunlara ulaşmak olanaksızdır. Urartu mimarlarının ve kent planlamacılarının eserlerinin değerini anlayabilmek için başkentlerinin ötesine, kontrollerindeki coğrafyanın tümü boyunca kurdukları kalelere bakmak gerekmektedir.[6] Bilinen Urartu ören yerleri, yerleşim değil, savunma amaçlı kaleler ve karakollardır. Genellikle nüfusun çoğunluğunun kırsal kesime dağıldığı varsayılmaktadır. Karmir Blur, Bastam ve Armavir gibi birkaç merkezin duvarlarının dışında yerleşim alanları da bulunmaktadır. Ayanis’te ise farklı tipteki evlerin çeşitliliği bir arada görülebilmektedir.

Kalelerdeki duvarlarla aynı biçimde kaideleri taştan yapılmış evsel yapıların bir kısmı oldukça iyi planlanmıştır. Bir kısmı da modern apartmanları andırır biçimde, düzenli bloklar halinde birden fazla konut barındırır şekilde planlanmıştır. Diğerleri ise nerdeyse her duvarın farklı bir biçimde inşa edildiği gecekondulardır. Zernaki Tepe ören yerindeki bilinen en eski ızgara planlı yerleşim, Urartuların ünlü kent planlamacılığına dair tek ve kuşkulu kanıttır; çünkü bu yerleşim Urartu’ya ait olmayabilir. Ayanis kazılarından elde edilen veriler de maalesef kent planlamacılığı konusunda yardımcı olamamaktadır.[7]
 

Araştırmalar Işığında: Urartu Sivil Mimarisi
Taş Avlulu Urartu Evleri – Van Kalesi Höyüğü

Ayanis: Pınarbaşı ve Güney Tepe

Ayanis: Pınarbaşı ve Güney Tepe’de gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda, Dış Kent’in ana ve ara yolları olan düzenli olarak tasarlanmış bir kent olduğu anlaşılmıştır. Sivil halkın varlığına dair çarpıcı sonuçlar sunan “Dış Kent Kazıları” şimdilik Doğu Anadolu’daki ilk ve tek sistemli kazı olma özelliğine sahiptir. Pınarbaşı ve Güney Tepe’deki en dikkat çekici durum iki yerleşimin mimarisinin birbirinden farklı olmasıdır. Pınarbaşı’ndaki yapılar Güney Tepe’ye göre daha anıtsal olmasına rağmen ele geçen buluntular kalite olarak daha düşüktür. Tam tersi durum Güney Tepe için geçerlidir ki, burada mimari yapı Pınarbaşı’na göre daha yalın iken ele geçen küçük buluntular daha kalitelidir. Bu durum ilk bakışta çelişki yaratsa da anlaşılmaz değildir. Muhtemelen Güney Tepe, dış kentin elit insanlarının yaşadığı bölümü oluştururken; Pınarbaşı’da kent içindeki idari yapıyı temsil ediyor olmalıydı.[8]

Araştırmalar Işığında: Urartu Sivil Mimarisi
Ayanis Kalesi Kazı Çalışmaları

Körzüt Kalesi

Bir başka Urartu merkezi olan Körzüt Kalesi’ndeki araştırmalar ise kaleyi güneydoğu, doğu ve kuzeydoğu yönlerden çevreleyen aşağı kente ait kalıntılar iki kısma ayrılmış olduğunu düşündürmektedir. Daha geniş bir yer kaplayan doğu ve kuzeydoğu kısım, Arapkale Tepe’nin etekleri üzerinde kurulmuştur; yayvan teraslar halinde ova düzeyine ve kalenin giriş kapısına doğru inmektedir. Ancak güneydoğuda yer alan iskana kıyasla burası daha gevşek bir yerleşme ve daha büyük çaplı yapılar içermektedir. Kalenin güneydoğu eteklerinde, yaklaşık olarak 1 hektarlık düz bir alana yayılmış bulunan yerleşme alanı, toprak üstü kalıntılar yönünden, ötekilere kıyasla daha açık ve derli toplu bir plan vermektedir. Gerek güneydoğu ve gerekse doğu ve kuzeydoğu yerleşme alanlarında yapılar tamamen taştan inşa edilmiştir; kerpiç kullanıldığına işaret eden en küçük bir ize rastlanılmamaktadır.

Duvarlar ortalama 1 metre kalınlığındadır; iç ve dış yüzleri düzgün olmayan taşlarla örülmüş, iç kısımları ise daha küçük moloz taşlarla doldurulmuştur. Bu duvar işçiliği öteki yerleşme alanları için de tipik olan değişmez bir örgü sistemi görünümündedir.[9]  Ancak Körzüt’te iskan planlamasının yok denecek kadar az olduğu da açıktır. Dar ve düzgün olmayan sokaklar, muntazam olmayan yapılar, Körzüt’te yaşayan halkın şehircilik konusunda neredeyse hiçbir şey bilmediğini göstermektedir. Dikkat edilen tek özellik ise yapıların giriş kapılarının güneye dönük olarak yapılmış olmasıdır.[10]

Eski Norgüh ve Yeni Saptanılan Yerleşmeler

Körzüt’e kıyasla daha açık planlar veren Eski Norgüh aşağı kentinde, aynı Körzüt’te olduğu gibi, yapılar tümüyle taştan inşa edilmiştir; kerpiç kullanımına işaret eden en küçük bir ize rastlanılmamıştır. Ortalama 1 metre kalınlığındaki duvarlar, teknik olarak aynı Körzüt’teki gibi iç ve dış yüzleri düzgün olmayan taşlarla örülmüş, iç kısımları ise daha küçük boylu moloz taşlarla doldurulmuştur. Yine de Eski Norgüh aşağı kenti, düzensiz fakat geniş sokakları ve yerleşme birimlerinin gruplaşmaları yönünden Körzüt’e kıyasla daha başarılı bir plan uygulaması göstermektedir.

Eski Norgüh ve Körzüt ile birlikte yeni saptanılan Ağaçlık, Gövelek, Giyimli vb. yerleşme alanlarında halk tabakasına mensup kişilere ait evlerin genel nitelikleri söylemek gerekirse: Temeller basit moloz taşlardan yapılmış, döşemede Karmir Blur, Giyimli ve Bastam’dan öğrendiğimiz üzere sıkıştırılmış kil kullanılmıştır. Temel duvarlarının üzerinden yükselen yine çamurla takviye edilmiş basit ocak taşlarından yapılmıştır. Bu evler birbirine bitişik bir düzende yapılmış olup, kente ait bir bütün meydana getirirler ve hemen her zaman avluya benzer açık bir alana açılırlar. Çoğunlukla iki odalı olan bu evlerin iç düzenini; ocaklar, tandırlar, depolama çukuru ve çöp çukurlarıyla küçük ev sunakları oluştururlar. Urartu halkının kentlileşme çabasının yoğun olduğu anlarda kerpiç tuğlalardan yapılmış evlerde yaşamış olduklarını kabul edebiliriz.[11]

Urartu Sivil Yerleşimi

Urartu’da sivil halkın yerleşme yerleri ya düzensiz ya da devlet otoritesinin baskısıyla düzenli planlara sahiptir. Izgara planlı ya da düzenli plan gösteren yerleşmeleri, Urartu krallarının uygulamış olduğu yerleşme politikaları ile ilişkiye sokmak mümkündür. Yani denilebilir ki düzenli plan gösteren şehirler, devlet tarafından yeni göçmenler için hazırlanmış olup, yerli halk kitleleri ise düzensiz planlı kentlerde oturmaktaydılar ve göçmenlere kıyasla belirli bir özgürlüğe sahiptirler. Urartu uygarlığında köklü bir şehircilik anlayışıyla karşılaşılmaktadır ki bu husus gayet önemlidir. Çünkü şehirleşmede karşılaşılan bu köklü gelenek göz önüne alınmadan yapılacak çalışmalarla Urartu kültürünün kökeni konusunda sağlıklı sonuçlar elde etmek çok zor ve hatta olanaksızdır

Yayınlanan: Nedir, Kimdir, Neresidir
Bunu beğenen ilk kişi ol.