Özet Kitap
tarafından - Mayıs 25, 2020
332 görüntüleme

Bir İdam Mahkumunun Son Günü – Victor Hugo

Toplumsal bir gerçekliğe dikkat çekilmek için yazılmış bu küçük eser, Victor Hugo‘nun gerçek yaşamında karşılaştığı bir idam sahnesinden esinlenilerek kaleme alınmıştır. Bir zamanlar Fransa’da Greve Meydanı denilen bir yer vardır ve yazar bir gün oradan geçerken bir adamın idam edilmesi karşısında halkın alkışlarını, heyecanını görür. Bu durumdan ziyadesiyle etkilenerek bu romanı kaleme alma ihtiyacı duyar. Yazar, eserin başından sonuna bir insanın suçu ne olursa olsun idamın yanlış olduğu anlatılmaya çalışılır.

Victor Hugo “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” eserinde oldukça romantik bir dille, hakkında idam kararı verilen bir kişinin iç dünyasını ifade etmeye çalışır. Eserin kahramanı açıkça ifade edilmemiş olsa da bir kişiyi öldürmek suçundan mahkemede yargılanır. İlk başlarda mahkemenin idam cezası vermek yerine hapis cezası, hatta kürek mahkumluğu verebileceğine inanır. Avukatı da pek umutlu değildir ve nihayet duruşması yapılır. Hakkında idam cezası verildiğini ve beş hafta içerisinde gerekli işlemler yapıldıktan sonra Greve Meydanı’nda idam edileceği söylenir.

Bu sarsıcı kararın üzerine yalvarmaya, yaşlı bir kürek mahkumu olarak ömrünün sonuna kadar çalışmayı bile göze alacağına dair bağırmaya başlasa da iş işten geçmiştir. Onu Bicetre denilen bir konaktan bozma hapishaneye götürürler. İdam edilene kadar burada kalacak ve idam günü yaklaşınca Paris’e götürülecektir. Burada hiç ummadığı şekilde iyi karşılanır, insanların bir idam mahkumuna acıyarak yaklaştıklarını hisseder. Henüz beş hafta gibi bir zamanı olduğu için mutludur fakat içeri hiç ışık sızmayan tek kişilik bir hücrede geçirdiği zamanda ruhsal çalkantılar yaşar, düşünceleri onu yavaş yavaş öldürmeye başlar.

Hayatta geride bırakacağı annesi, karısı ve üç yaşındaki kızını düşünür. Annesi ve karısı için endişelenmez ama biricik tatlı kızı Marie’yi düşünür durur. Kendisi öldüğü için yetim kalacak ve hayatı hep sıkıntılarla dolu olacaktır. Onun kokusunu içine çekemeyecek, büyüdüğünde onu göremeyecek, onunla yapmayı hayal ettiği her şey yok olacaktır. Bir insanın suçu ne olursa olsun böyle bir cezayı hak etmediğini düşünür, henüz gencecik yaşında hayattan koparılacak olması onu kahreder.

Kaldığı hapishanede kürek mahkumları da vardır ve onların bir törenini izlemek için gardiyanlardan izin istediğinde mavi gökyüzünü ve güneşi görme imkânı bulur. Yaşamın ne kadar tatlı olduğunu, dünyada tadılacak o kadar güzelliğe bu yaşta veda edeceğini düşündükçe çıldırmaya başlar. Çok korkunç rüyalar görür, duvarlar üzerine üzerine gelmeye başlar. Kaldığı hücrenin duvarlarında, son on yılda oraya girip çıkan eli kanlı başka idam mahkumlarının yazdıklarını okur ve onlarla aynı muameleyi görmekten dolayı çok büyük acı çeker.

Oradan kurtulmak veya affedilmek için her yolu düşünür. Böyle genç, sağlıklı ve iyi bir insana belki acıyıp yaşamasına izin verirler diye içinde son güne kadar hep bir umut taşır. Ara ara yanına papazlar gelerek onun tövbe etmesini isterler. Onlarla pişmanlıklarını paylaşır, hayatta fark etmediği güzellikleri hatırlar. İdam edilişine dair senaryolar kurar, giyotinle veya asılarak idam edilmenin ne kadar acı bir deneyim olacağını düşünür, baygınlık hissi ile günlerini geçirir.

Bir gün odasına giren kişiler onun idam vaktinin geldiğini ifade ederler. Bir umut affedilmeyi beklerken, artık bundan kaçmanın imkânsız olacağına inanmaya başlar. Bir araca alınarak Paris’e götürülür. Bu sırada yine yaşamanın güzelliklerini düşünür, geride bırakacakları zihninde film şeridi gibi geçer. Bununla birlikte halkın bir idam mahkumuna olan merakı ve onun öldürülmesini zevkle izleme isteği, onu düşüncelere iter. Hepsine büyük bir nefret duyar. Çok sevdiği kızı ile son kez görüşmesine izin verilir, eşi ve annesi hastalık sebebiyle onu görmeye gelemez. Kızı, babasının çoktan öldüğünü söyleyerek genç adamı tanıyamaz. Adam daha şimdiden öldüğüne inanır ve artık ölüm gerçekliğiyle yüzleşir.

Dışarıda onun canını alacak cellatlar giyotini yağlarken, genç adam kaderine isyan etmek, bağırıp çırpınmak ister fakat bunların hiçbir işe yaramayacağını anlar. Kafası bedeninden koptuktan sonra neler hissedeceğini düşünmeye başlar ve adım adım idama yaklaşır. Kahramanın her cümlesi, aslında idam mahkumu olan her insanın yaşadığı büyük acıyı ifade etmektedir. Greve Meydanı’nda mahşeri kalabalık onun idam edilmesini bekler, dışarıdaki coşkulu sesler onu iyice ürpertir. Saat tam dört olduğunda idama götürülür.

 

Arka Kapak Bilgisi

Bir İdam Mahkumunun Son Günü, dünya edebiyatının ölümsüzlerinden Victor Hugo’nun (1802-1885) yirmi altı yaşında yazdığı bir gençlik yapıtıdır. Victor Hugo’nun içerik olarak bu romandaki amacı çok yalın, çok açık: İdam cezasının hem trajik, hem de saçma yanını göstermek. Onun büyüklüğünde, onun dehasında bir yazar için böyle bir savı insani ve etik boyutlarıyla sergileyerek kanıtlamak hiç de güç değil. Ama bu romanın büyük önemi başka özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu yapıt, birinci tekil kişi ben ile yazılan romanın ilk örneği. Daha önce böyle bir yöntem bilinmiyor. Demek ki bu özelliğiyle bir yol açıcı, bir öncü bu roman.

Roman kahramanının da dediği gibi, bir tür zihinsel otopsi olan bu romanda, modern edebiyatın ilk iç monoloğu ile karşılaşıyoruz. Bir İdam Mahkumunun Son Günü, bir yazınsal yenilik olan Samuel Beckett ve Georges Bataille’ı haber veriyor. Bu da romanın bir başka önemli özelliği. Bataille ve Beckett’i tanıdıktan sonra bu romanı daha iyi kavrıyoruz. İdam mahkumunun kendisine ironik bir gözle bir başkası olarak bakışı ise, Victor Hugo’nun Arthur Rimbaud’dan kırk yıl önce “Ben Bir Başkasıdır” düşüncesini yaşamış olduğunu gösteriyor.

 

“Victor Hugo” - Hakkında Bilgi

Tam ismiyle Victor Marie Hugo, romantik akımı kendine öncü edinen, Fransız romancı, şair ve oyun yazarıdır. Eserlerinde zaman zaman politik imalar görülür. Hayatının yetişkinlik dönemlerinde Kraliyet Hanedanı olmasına rağmen ilerleyen yaşlarında bu fikrinden sıyrılmayı başarmış ve bir Cumhuriyet destekçisine dönüşmüştür. Başarılı yazarın çocukluk yılları yaşadığı ülkede var olan siyasi karışıklıkların içerisinde geçti. Victor Hugo, yaşadığı devrin en büyük Napolyon destekçilerinden biriydi.

Eserlerinde politik imalara yer vermesinin en büyük sebeplerinden biri de, yaşadığı dönemlerde Fransa’da var olan siyasi bunalımlardı. Babası subay olduğu için ülkenin farklı farklı bölgelerinde ve şehirlerinde yaşama fırsatı buldu. Böylece hem farklı kültürleri daha yakından tanıdı hem de ülkenin sorunlarını halkın içinde yaşama fırsatı buldu.

Victor Hugo ilk romanını evlendikten bir yıl sonra yayımladı, ilk tarihi romanı olan Sefiller ise 1862’de yayımlandı. Tarihler 1840’lı yılları gösterdiğinde ise Hugo, Fransa’nın ve döneminin en başarılı şair ve edebiyatçıları arasında yerini aldı.

Yayınlanan: Eğitim, Eğlence
Bunu beğenen ilk kişi ol.